.
İCATLARIMIZ

cizust
cizsol_tile
. .

Bizim tarihte hiçbir şey icat etmemiş olduğumuzu söylemek hem ayıp hem günahtır(!)

Biz az şey icat etmedik tarihte(!)



İstanbul'a ilk elektriği vaktiyle Satie Şirketi getirdi. Uzak semtlerde elektrik alan tek-tük evlere her ay tahsildar göndermeyi gereksiz bulduğu için, bu evlere birer kumbara koymuştu.
Yirmi dört saatte bir kumbaraya, o devrin halk dilinde "manda gözü" denilen, nal kadar yirmi beşliği attın mı, elektrik kendiliğinden yanardı.
Yılda birkaç kez de Satie Şirketi'nin adamları bu evleri dolaşarak kumbaraları acar, paraları alırdı.
İçerenköy 'deki bir evin kumbarasından hiç bir şey çıkmıyordu. Şirket özel araştırmalarla evin elektrik kullandığını saptamıştı. Ancak kumbaraya hiç bir şey atmadan nasıl çalıştırıyordu elektriği, onu çözememişti. Sonunda ev sahibini şirkete çağırdılar:
- Hileni bize açıkla, sana bedava elektrik verelim. Yalnız bu üstün buluş ortalığa yayılmasın, dediler.
Ev sahibi gülümseyerek anlattı;
Gazoz şişelerinin kapaklarına su doldurarak bunları buzdolabında donduruyor, sonra da yuvarlak buzları yirmibeşlik niyetine elektrik kumbarasına atıyordu. Buzlar mekanizmayı çalıştırıyor, arkasından eriyip aktığı için, hiç bir iz bırakmıyordu.
Elektrik fiziğinde Edison'dan sonra en büyük ve en yararlı keşif böylece bize ait oluyordu.
Satie Şirketi, bu büyük mucidi ödüllendirerek, ona elektriği bedava verdi ve kumbaraların yapısını değiştirdi.

Eski havagazı saatlerini ters çalıştırmak için bisiklet pompasıyla, gaz borularına hava basmak da, yine bize ait özel bir buluştur.
Kaç metreküp havagazı harcamışşan, bisiklet pompasıyla ters yönde hava bastın mı, saatin yazdığı rakamlar geriye doğru silinir.
Bu buluşun da sahibi, dalgınlıkla gereğinden fazla hava basarak, havagazı şirketinden alacaklı çıktığı için enselenmişti.
Adı bu yüzden ünlü mucitler tarihine geçemedi.

Muslukları su saatinin yazamayacağı kadar az açıp, iplik iplik akan suları yirmi dört saatte kovalara doldurmak da, yine o devrin ilginç buluşlarındandı.

Bir süre elektrik saatlerinin rakamlarını mıknatısla geriye çevirmek de epey denenmiş, o nedenle saatlerin rakam gösteren mekanizması, mıknatısın oyununa gelmesin diye, kurşundan yapılmaya başlanmıştı.
Bütün bunlar hep bizim yaratıcı beyinselliğimizin ürünleridir.

Son yıllarda ise daha ince buluşlara yönelinmiştir. Örneğin;
Dışarıya gidecek işçilerin sağlık muayenesinde sağlam raporu almalarını sağlamak için, mikroskop kontrolünden geçmiş fındık büyüklüğündeki temiz kakalar beş liradan kiraya verilmektedir.
Çiş şişelerinin kirası iki bucuk, tansiyon düşürücü sarımsaklı su ise tutturabildiğinedir.
Tababetteki bu aşamalar o kadar üst düzeydedir ki, henüz dünyamıza mal olamamıştır.

Kırmızı biberin içine kiremit tozu karıştırmak,
Kuru üzümle harmanlanmış küçük keçi boku ihraç etmek,
Zeytinyağı yerine kellik yapan parafini dayanmak hep yerli buluşlardır.

Viski şişelerinden enjeksiyonla viskiyi çekip yerine çay suyu doldurmak,

Dışardan ithal edilen ayakkabıların sol teklerini İzmir, sağ teklerini İstanbul gümrüğüne getirterek, sonra da kimsenin sahip çıkmadığı bu yüzlerce tek ayakkabıyı ihalelerde ucuza kapatıp, arkasından birleştirerek piyasaya sürmek tarihsel ve anıtsal zeka mucizelerimiz arasındadır.

Bize özgü fikir özgürlüğü yasaklı demokrasimiz bile, bu tür bir buluşun sonucudur.

Kim demiş ki biz tarihte hiç bir şey icat etmedik?
Bunu iddia etmek hem ayıp, hem günahtır...

Çetin ALTAN (1978 yılında yazılmış "Zurnada Peşrev Olmaz" dan)






.
cizsag_tile
cizdip